Bu Blogda Ara

10 Mayıs 2009 Pazar

anneler günü.......

doğum günleri ,evlilik yıldönümü gibi kendimize ait günler herzaman bana çok daha anlamlı gelmiştir...anneler günü , sevgililer günü, babalar günü gibi günler ise diğer günlerin yanında hafif siliktir zihnimde...ama sanmayın ki anneler günü gibi yaratılmış günleride es geçtiğimi...bir şekilde anlamını yaşanması gerektiği derecede yaşarım yaşatırım...heyecanlanırım ve heyecanımı yansıtırım...fakat bu tarz yaratılmış günlerde güne uyandığımda aklıma hep annesiz babasız kalmış çocuklar gelir...bu sabah uyandığımda iki ufak el elleriyle yüzüme dokunmuş, yanağımı öpüp "annecim anneler günün kutlu olsun " dediğinde de aklımda aslında bunlar vardı...benim için bu güzel şanslı sabah kimbilir annesinin kokusunu duyamayan minik eller için ne anlam taşıyordu...yüreğim acıdı o an ve şansıma öyle sıkı sarıldım ki...
"hepimizin anneler günü olsun...."

26 Mart 2009 Perşembe

ANKARA YOLCULUĞU.........


ankara.......doğduğum,büyüdüğüm,okuduğum,aşık olduğum,evlendiğim ve evlilikle birlikte ayrılmak zorunda olduğum şehir....bilenler bilir ankaranın havasında memur kokusu vardır ve o koku siner üzerinize ,hareketlerinize....bir ağırlık, protokol sinmiştir sanki davranışlarınıza....gezip gördüğüm şehirler içerisinde de bana hep en düzenlisi ankaraymış gibi gelir...



babam tübitakta çalışırdı ve bu sebeptenmidir bilemiyorum çocukluğumun en güzel kareleri hemen yakınındaki kuğulu parkta geçti....ve yine tesadüfmüdür evlilik teklifimide bu parkta aldım....çocuğumuda işte bu şehirde büyütmeyi çok isterdim....ama hayat insanları doğduğu yerden koparıp doyduğu yere doğru sürüklemek zorunda bırakabiliyor...anılar , sevdiklerin birer birer o şehirde kalıyor...yaşanamayanlar diziliyor sırasıra , sonra özlem gittikçe artıyor....alışırsın diyenler sana birer yalancı gibi gözükmeye başlıyor...alışamıyorsun....alışmış gibi davranıyorsun...işte bu nedenle ankarayı sıksık ziyaret ederim....alışamadığım kısmı birkaç aylığına doyurmak adına....
yine lafı çok uzattım ....
oğlumla bavullarımızı aldığımız gibi ankaraya gittik....ankaraya artık bahar gelmiştir birlikte yükselde gezeriz, kuğulu parkta kuğulara simit atarız,botanikte gezeriz anıtkabiri ziyaret ederiz,çiftlikte hayvanları görürüz umuduyla ama ne mümkün samsun a kadar yağmur eşlik bize samsundan sonra ise yoğun kar.....otobüsten indiğimizdeyse ankaranın meşhur ayazıyla karşılandık....ayazını bile özlediğim ankara bu sefer yanımda can olduğu için tam bir işkenceye döndü....ve kaldığımız on gün boyuncada sürekli yağış ve soğuk hava hakimdi....sadece alışveriş merkezlerini gezmekle yetinebildik....can biraz hayal kırıklığına uğradı biliyorum örneğin anıtkabire gitmeyi gerçekten çok istiyorduk ama oğlum:
"annecim bazen her istediğimiz olmayabilir...." diyecebilecek kadar olgunlukla yaklaştı duruma...
bazı hayallerimizi erteledik ama yıllar önce eşimle elele gezdiğimiz yollarda oğlumla yürümek inanılmaz heyecan vericiydi....bir kez daha iyiki dünyaya getirmişim kuzucuğumu dedirtti....



çok fazla fotoğraf çekemedim...sanırım biraz tembellikten....elimizde olanlar bunlar.....










"çarpışan otolara nihayet binebildik....."






anneanneye bolbol şımardık.....







kuzenimiz rana'dan bir sürü yenişey öğrendik........




buarada rana ile birlikte uyumaya alıştık....




zaman zaman yorgun düşüp koltukta uyuyakaldık..........






ama en keyiflisi eniştemize çadır yaptırıp altında oyun oynamaktı sanırım.....






27 Şubat 2009 Cuma

kuzenimiz RANA...:)

her tatilde ankara daki kuzeni rana ile buluşmaları artık birer eğlenceye döndü....ilk zamanlar (yani can küçükken) bu gerçekten çok zorlu oluyordu... biri oyun oynamak isterken diğeri umursamazca (bu can oluyor) dolaşıyordu....sonrasında oyuncak kavgaları, gözyaşı,büyük olanın incinmesi :(
ama artık can ın sosyalleşmesi,arkadaşlığı , kardeşliği ,birlikte birşeyler yapmanın tadına varmayı iyice öğrenmesiyle ayrılmaları gerçekten zor oluyor....
işte en son ara tatilde kuzen rana bize geldi....:))
kardeşliği doyasıya yaşadılar....

not: ablacım serkancım bu fotolar sizler için .... bakın bakalım neler yapmışlar....




























26 Şubat 2009 Perşembe

kreşe gitmek bu kadar zor mu?

can la ilk kreş deneyimimizi 33 aylıkken yaşamıştık....

doğma büyüme ankaralı olan ben eşimin işi dolayısıyla Ordu'ya yerleştik .... bu durum aile fertleri açısından çokta olumlu olmadı haliyle...can anneanne babanne dede teyze hala kuzen vb. ilişkilerinden biraz uzak büyüdü...buraların yabancısı olunca birde üstüne çevre edinme döneminde can ın bebek olması durumu eklenince iyiden iyiye evci olduk....bundan mıdır bilinmez can biraz anneye bağımlı büyüdü....bir dönem hem onun için hem benim için gerçekten bunalımlıydı...ne ben onsuz ne o bensiz iki adım atamaz olmuştuk....oğlumu biryerlere bırakıp şöyle yarım saat kendimle başbaşa zaman geçirmeye gerçekten çok ihtiyacım vardı...ama asıl önemlisi bu can için şarttı...eğer bunu sağlayamazsam özgüveni düşük bir çocuk yetiştirme kaygısı günden güne içimde büyüyordu....babayla parka giderken bile bir gözüyle beni kontrol ediyordu ... eşimle bu konuda inanılmaz mücadele verdik...yarım saat gözyaşı dökmesine içim parçalanarak katlanıp evden çıkıyordum....babayla olmasına rağmen benim yokluğum onun için tam bir felaketti....ilk önceleri çöp atıcam bahanesiyle kısa süreli evden çıkmaya başladım....sonra bakkala gidiyorum diye , sonra markete, sonra doktora gidiyorum diye süreleri uzattık...evet bu durum sorunumuza çözüm oldu....en azından artık babayla evde yalnız kalıp beni sormadan vakit geçirebiliyordu.....

peki ben şimdi bunları neden anlattım....baştada söylediğim gibi kreşe gidebilme sürecinin ilk adımlarını size az çok tanımlamak istedim...çünkü bu süreç bizim için gerçekten çok zorluydu...

pek çok aile bu sorunu yaşıyor olabilir ama bizimki tam bir kabustu.....evet gelelim 33 aylık olduğumuz döneme....evet dediğimiz an başımıza geleceklerden gerçekten habersizdik...can birkaç saatlik ayrılıklara artık ses çıkarmıyordu, wc problemini çözmüştü, dil gelişimi olumluydu ( kendini ifade edebiliyordu) , arkadaş ilişkileri paylaşma düzeyinde bile olumluydu,kurallara yaşının gereğince uyabiliyordu...genel olarak hazır görünüyor dimi....kreşe gidildi , ön görüşmeler yapıldı bu arada can kreşi sevdiğini gösteren hareketlerde bulundu ve yarın sabah alalım denildi....sabah olduğunda canı sakin birşekilde servise verdim....ve yarım saat sonrada ben evden çıktım...gittiğimde bahçede oyun oynuyorlardı...iyide gözüküyordu....gizlice içeriye girdim ve bilgisayardan oğluşumu izledim.....tam üç saat beni hiç sormadı...süre yeterli diyip oğluma gözüktüm..beni görünce çok mutlu oldu ve eve döndük....evde eşimle saatlerce konuştuk sanırım başardık üzerine ....

ikinci gün sabahı.....ordu da bir evden ağlama sesleri yükseliyor...boynuma yapışmış gitmemde gitmem diyen oğlum.....ben ağlamakla ağlamamak arasında servise bırakıyorum oğlumu ve kapı kapanıp servis uzaklaşıyor...bu sefer hemen hazırlanıp kreşe gidiyorum...ama şaşkınım can da hiçbir ağlama yok yine üç saat sakin davranıyor eve getiriyorum...

üçüncü gün....yine ağlayarak servise binme...ancak bu kez 3 saat sonra kreşe gelin diye talimat alıyorum kreşten...peki diyorum....diyorum ama yarım saat sonra bir telefon ,

"çiğdem hanım biz can ı susturamıyoruz ne yaptıysak olmadı" diye...

sanırım ordu yolları hiç bu kadar uzun gelmemişti bana....tüm trafik ışıkları benim aceleme inat kırmızıyı gösteriyordu....tüm taksilerse saklambaç oynarcasına etraftan silinmişlerdi sanki....

kreşe vardığımda öğretmenimizin elinde bir peçete ne olur sileyim diye yalvaran çaresiz bir insan....bizimkiyse,

"hayııııııııııır annem silsin istiyorum sen silme" diye bağırıyor ,ağlıyor.....

dördüncü gün .....sırf direncimizi ölçmek adına gönderdim ve anladım ki henüz hazır değiliz...öncelikle psikolojimiz önemli olduğu için en az altı ay daha beklemeye karar verdik....ve o dört günün acısını tam 1 ay çektik....çünkü kısa sürelerlede olsa benden ayrılmayı kabul eden can artık asla durumuna geri dönmüştü...1 aylık sürede herşeyi silbaştan alarak tekrar ettik....ama 3 yaşla birlikte can da yeni değişimler başladı....artık ben istemeden

"anne markete sen gitsen ben hiç gelmek istemiyorum " diyerek beni evden kendi isteğiyle göndermek istemeler başladı...artık her anımda yanımda olma isteği tamamen kırılmıştı....daha özerk daha özgür daha az kucağımda olma isteği vardı....tabi bu arada okuduğumuz kaynaklar denediğimiz yöntemlerin faydasını da unutmamak gerekiyor....


ve anahtar sözcüğü bulduğumda allahtan çok geç değildi....

"KENDİ YALNIZLIĞINI ÇOCUĞUNA YÜKLEMEKTEN VAZGEÇ"

çocuğun bana olan bağımlılığı kendimi ona karşı tek sorumlu olarak görmemden ve farklı bir şehirde olmamdan kaynaklanan yalnızlığımı herşeyi onunla yaparak unutmaya çalışmamdan başka birşey değildi.....

ve ben üstümde hissettiğim bu ağırlığı üzerimden attıktan sonra can 38 aylık olduğunda ikinci defa kreşe başladık...ve benim rahatlığımdan mıdır yoksa artık zamanı geldiğinden midir bilinmez hiçbir alışma problemi yaşamadan kreşe başladık......


şimdide diğer çocuklardan kaynaklanan sorunların bizi beklediğinden habersizce.....
işte o dönemlere ait bir kare...........

24 Şubat 2009 Salı

iyileştik desekte gün içerisinde yorgun düşüp , tavşanımıza sarılıp küçük dinlenmeler yaşadık...şu aralar "arthur" sevdiğimiz çizgi filmler arasında......ama en favorilerimiz "caillou" ve "loui" ...

"caillou" 4 yaşında bir erkek çocuğun hayal dünyasına inmeyi başarabilen ender çizgi filmllerden bence...ve can bunun fazlasıyla farkında....her bölümünde mutlaka kendiyle ilgili birşeyler bulmayı başarıyor...annesinin caillou'ya yaklaşımında inanın ben bile bişeyler buluyorum :)


"loui" ise resim yapmayı öğreten bir tavşan....işin içinde resim varsa asla kaçırmayız...bölüm bittiğinde kağıt kaleme hemen sarılırız....:))

bugün yine evdeydik.......

aslında ateşimiz düştü...keyfimizde yerinde ancak bugün evde kalıp (kreşe gitmeyip)keyif yapmak istedik...uzun zamandır oğlumla başbaşa vakit geçirememiştik....bu nedenle bugün her anı doya doya geçirmeye çalıştık.
bir ara herşey çok güzel olsa da küsüştük....:( nasıl yani demeyin bende anlamadım...sebep olarak şu öne sürüldü....salona ondan önce gidip oturduğum için küsmüş bana...:))

22 Şubat 2009 Pazar

şu sıralar hastayız.........

Tam kış bitti ,hastalıklar da bizi bırakır derken .......kışta geri geldi , hastalıklarda.......19 şubat sabahı can ı kreşe hazırlamak üzere yanına gittiğimde hayretler içinde kaldım....çocuk bir gecede grip olmuştu...burun foşur foşur....ama gözler cin gibi....
"anne bugün tiyatro var....." diye güne başlayan miniğim....
göndermekle göndermemek arasındaki ikilemde dolaşırken can çoktan uyanmış yatağında dikilmiş zıpzıp zıplıyor...bir yandanda tiyatronun heyecanı var üzerimizde.........mecbur ogün gidiyor kreşe....akşamda pek fena gelmiyor eve ama ertesi gün gelmeyeceğini bildiriyorum öğretmenimize....cuma ve cumartesimiz burun akıntısıyla geçti...enerjiyse tam gaz yerindeydi....ancak cumartesi gecesi ateşler içinde yandık.....ilacın etkisiyle bugünü yarı iyi yarı kötü atlattık...ah bu çocuklar hastalıktan hiç anlamıyorlar....ancak ateşi çıktığı anlarda
"annecim söz veriyorum kendimi yormayacağım " diyor....azıcık düşüncede,
"annecim hadi yakalamacılık oynayalım"diye beni ebeliyor....:))
umarım bu son olur....hastalıklar tüm çocuklardan uzak durur........

13 Ocak 2009 Salı



ilk diş,ilk adımlar,ilk konuşma,ilk anlamlı cümleler...hergün ayrı bir heyecanla başladı bizim için....ve aradan tam dört yıl geçti.....bugün artık karşılıklı sohbet edebildiğimiz, bir sorunla karşılaştığında bize anlatan, kreşe gidip bütün gün bizden bağımsız hareket eden , güzel resimler yapan, arkadaşlık ilişkileri kurabilen ,hayal dünyası sınırsız , tatlı , şirin , bilmiş bir çocuk oldun....

12 Ocak 2009 Pazartesi

neler yaşandı 2


ve 1 yaş........

koskocaman bir yıl.....

ilk adımların atılmaya başlandığı dönem...yürüme çabasının ortaya çıkmasıyla birlikte merakında hat safhada olduğu zamanlar.........bir ot uğruna saatlerce çimenlerde yuvarlanılan anlar.......

artık büyüyorum........



sonrasında sancılar kesildi.......
koliğe tamda alışmıştık...:))

agular başladı....iletişim kurma çabası daha da belirginleşmişti....ağzından çıkan her sesi bizde onunla birlikte tekrarladık....tekrarladıkça bu durum onunda hoşuna gitmeye başladı ....agular bababababa lara dönüştü....tabi babamız "bak gördün mü önce baba dedi" diye sevinsede aslında bunun gerçek bilinçli bir baba olmadığını zaman içinde öğrendik....olsun babamızın mutluluğu görülmeye değerdi... :))

neler yaşandı 1

ve sonra aradan 9 ay geçti........tabi herşey bu kadar kolay olmadı...kolik sancıları ,uykusuz geceler ve birbirimize alışma süreci....o beni yıllardır tanıyor gibiydi bense ilk kez tanışmışlığın acemiliğiyle şaşkındım...evet tek kelimeyle böyle özetlenebilir "ŞAŞKINDIM"
hergün aynı saatlerde ağlama krizleri....panik içinde doktora gidiş ve
ders1 : bebekler neden ağlar?
konu : kolik mi o da ne?
ünite: sence atlatacak mıyız hayatım?
hamileyken o kadar çok şey okumuştum ki ve okuduklarım gerçeklere ışık tutsada yaşadıklarımla örtüşmekte yetersiz kalıyordu....üstüne üstlük yanımda akıl danışacağım sadece eşim vardı...durum vahimdi :)
sonra doktorumuz kitaplar büyüklere sormalar derken her gece düzen değişmeden ağlamalar yaşandı....yaşandı ama biliyorum ki o anlar bize o gün için çok şey öğretti....biz az çok dönemin acemiliğini üstümüzden atar gibi olduk küçük bey ise bize kendini yavaş yavaş anlatmayı başardı...:)
asıl macera bundan sonra başlıyordu........







can ve annesi


tarih 12 aralık 2004....

gün geçmek bilmiyor ben ayaklarımı uzatmış yatıyorum çevremdeki insanlar koşturup duruyor...akıllarınca son hazırlıklar tamamlanıyor...ev şöyle güzelce temizleniyor.. .her milimetre karenin tozu alınıyor...yemekler pişiyor ocakta...."ah canım şunu istiyor" demek için son şanslarımı kullanıyorum...o da ne işte önümde beliriyor...se ni seviyorum...mi nik tekmelerin heyecanımı birkat daha arttırıyor ama bu tarifsiz bir heyecan. olsun bu heyecanı uzun bir süre yaşayamayacağımı bildiğim için tadını çıkarmaya bakıyorum....herkes heyecanlıda belli etmiyor pozlarındalar...o ne yaa gelin olduğumda bile bukadar heyecanlı değillerdi...şimdiden kıskanıyorum seni.... yemek saati erkene alınıyor..sonra su bile içmem yasaklanıyor...hayırdır diyorum içimden ya canım su istiyor....olm azlar başlıyor kurallar diziliyor...içim rahatlıyor çünkü ilk kez kuralları seviyorum sana dair oldukları için...bir beşik var oda da birde çanta....herkes iyigeceler diliyor sonra...uyumak lazım dinlenmek gerek deniliyor...am a biliyorum o gece kimse doğru dürüst uyuyamıyor...her yataktan kalkışımda babanın o ağır uykusu kuş uykusuna dönüyor o da benimle zıplıyor..."iyi misin hayatım ? sözlerinin ardından odamızın kapısı çalınıyor....annecim iyiyim diye sesleniyorum.. .ardından babam..".bişey mi oldu?"çaresiz odadan çıkıyoruz...yok bişey uykum yok...ve tadına doyamadığım ogece.... 2saat boyunca herkes benim ve eşimin doğum hikayelerinden nasıl büyüdüğümüzden vs..bahsediyor ...daha doğmadan bizi yeniden kenetliyorsun ve aile olduğumuzu bize tekrar hatırlatıyorsun....sabah oluyor daha kurduğum saatin zili çalmadan kalkıyorum....


tarifsizdir o ilk karşılaşma...anlatılamaz anlatılsa bile yavan kalır...o yüzden siz ilk karşılaşmanızı hatırlayın ne demek istediğimi anlarsınız....hayatımda gördüğüm en güzel görüntüyü bulanık görmek inanılmaz acı vermişti bana...bi gayret yerimden kalkacaktımki oda ne kalkamadım....işte yine annem koştu yardımıma...bebeğimi verdi kucağıma...kokusunu tenini sıcaklığını....şimdi daha belirgindi... kırmızı yüzü,şiş gözleri,buruşuk elleri..kimsey e aldırmadan çıkardım eldivenlerini. ..parmaklarındı avumun içinde kaybolan ...üşümüş elleri diyebildim ve ağlamam o gün benim en güzel günüm dediğim saniye olanlar oldu.....oldu be oğlum..ikinci kez ama ilk kez olduğu gibi aşık oldum sana....


içerisi kalabalık ama biri varki o kalabalığın içinde en belirgini çünkü çok şaşkın... bakıyorum gözleri gözlerimin içinde rengi seninkinden mor...korkuyor hissediyorum.. .anneyim ya artık herşeyi hissediyorum.. .söylemiştin bana alamam bilemeki kucağıma nasıl alacağım diye...hatırlıyorum...yanıma çağırıyorum...ayrılmak istemiyorum senden ama babaya da hissettirmen lazım o sıcaklığı...bi gayret bir çaba oldu olacak sesleri arasında babaya ulaşıyorsun...o da ne sanki düşerse kırılacakmışsın gibi sımsıkı kucaklıyor seni..yüz kere okuduğu bebek tutma pozisyonunu layıkıyla yerine getiriyor...ağız kulak mesafesi sıfır...ses tonu en tizde...yine beni güldürüyor...


susuzluğum açlığım aklıma gelir gibi oluyor ama sen varsın kucağımda kimin umurunda...hani derler ya acılar sıkıntılar o minicik yürek yüreğinize düştümü silinir gider diye...siliniyor be oğlum....


İŞTE BİR CAN IN DOĞUŞU...........